16 Aralık 2017 Cumartesi

Ceza Sömürgesi(Franz Kafka)

Ceza Sömürgesi Franz kafka'nın 1. Dünya savaşı sıralarında kalem aldığı uzun öyküdür. Yazar eserinde adaletsiz yargılama sistemine dem vurur.Aslında siyasette de kullandığımız iktidar zehirlenmesinin kurgulamış halidir. İnsan zekasının ne kadar acımasız bir şekilde kullanılabileceğini gösterir. Bürokratik katılığın sonucu olan infaz aletinin üzerinden anlatılan öykü adaletin ne kadar önemli olduğunu bize birkez daha hatırlatıyor. Şimdi öykünün içeriğine göz atacak olursak ,kahramanlar sorgulamadan yargı veren;infazı yapmaya tek yetkili olan subay.Tüm yetkilere karşı gelen gözlemci (gezgin)ve asker.Ortam suçlu suçsuz bakılmaksızın adaletin hızlı işlemesi amacıyla(!)mahkum kabul edilenlerin cezalandırıldığı bir ada .İnfaz makinesi yatak, yazısı ve tırmıktan oluşuyor. Mahkumun cezası yazıcıdaki iğnelerle vücuduna yazılıyor.İtaatsizlikten yargılanan ve üstlerine saygı göster yazılacak olan bir mahkûm varken işler gözlemcinin yorumuyla değişiyor ve subay infaz makinesine yatırılıyor. Biraz önce kendisi orada olan eski mahkum eline geçen fırsatta hemen acımasızca intikam alabilen bir varlığa dönüşüyor ve subayın infazını ilgiyle izliyor. Kısa bir öykü olduğundan çok fazla ayrıntıya girip sizi sıkmak istemedim umarım işinize yarar🖐

20 Kasım 2017 Pazartesi

Sabah Uykum (Ahmet BATMAN)

Hayatta hiçbirşey i yarım bırakmamalı bir insan,illa bir yerlerde onun huzursuzluğunu yaşar.kendimden biliyorum😊birşeyler yarımsa onu tamamlamadan yenisine odaklanamıyorum,içimde yarım bırakmamın huzursuzluğu yaşıyorum. Bu gece yarım bıraktığım birşeyi tamamlamak için yazıyorum.Aylar önce incelediğim ama sizinle paylaşma fırsatı bulmadığım bir eserden bahsedeceğim. Bu eser Ahmet Batman 'ın 2013 yılında çıkardığı "Sabah Uykum "adlı eseri yeni versiyonları olsa da ben içimden geleni okumaktan yanayım umarım sizinde işinize yarar🤗Bu eser 2013 yılında ilk çıktığında büyük bir heyacanla gidip almıştım. O yaşlarda ergenliginde vermiş olduğu ruh haliyle okurken hüngür hüngür ağlamıştım. Eğer 15-17 yaşlarındaysanız eserden büyük zevk alacaksınız,ama birazda durulmuş ve olgunlaşmış iseniz sizin için akşam kahvesinin yanında dinlendirici bir kitap olarak kalacak. Hiçbir esere veya yazara yıkıcı eleştiriler yapmak istemem ama yıllar geçtikçe zevklerimiz düşüncelerimiz değişiyor.O zamanlarda vay be adam ne sevmiş ne güzel sevmiş diye okurken,bu yıl okuduğumda adamda ne takıntılıymış bu derece sevilmek bir kadın için ne kadar rahatsız edici bir durum diye düşündüm. Kitabın ismine dem vuracak olursak çoğumuz için önemlidir.sabah uykusu sırf 1 saat fazla uyumak için haftasonunu canla başla bekleriz. İnsanın sevdiğine böyle özgün seslenişi elbette güzeldir.Kitapta ilişkilerde yapmamamız gereken davranışlardan da bahsediyor.Insanın sevdiğine herşeyim dememesi gibi veya kıskançlıkların ilişkilere nasıl zarar verdiğinde ve ne derece olması gerektiğinden bahsediyor. Kitapta aralara serpiştirilmiş güzel sözlerde bulunuyor örneğin "En güzel kız elini tuttuğun kızdır."Beni ne kadar seviyorsun diye sorma dünyalar kadar desem değil. Ben seni bir damla su kadar seviyorum muhtaç olduğunda anlarsın." Kitapta en beğendiğim bölüm ise bazen olmayışını sev adlı bölümüydü.Bu bölümden de iki cümle yazmak istiyorum; "olmuyorsa olurunun getirilerini göremezsin. Olmamıştır ve hayırlısı belkide budur."Yazımı kitabın son sözüyle bitirmek istiyorum herşeyin en yalın özeti orda sanırım."En doğru yerlerde en doğru insanlarla yollarımızın kesişmesi ve her zaman en iyisinin değil,en hayırlısının olması dileğiyle...

26 Ağustos 2017 Cumartesi

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu(Stefan Zweıg)

Şimdi sizlerle paylaşmak istediğim eser,Alman modern klasiklerinden biri olan Stefan zweıg yazdığı,"Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu"adlı uzun öykü. Bu eseri farklı zamanlarda hatta farklı cografyalarda tekrar tekrar okudum. Eser bilinmeyen bir kadının tanınmış roman kahramanı R... yazmış olduğu mektup olarak kurgulanmıştır.Baş kahraman adı geçmeyen bir kadın,kadın mektuba "sana beni asla tanımamış olan sana "diye hitap ederek başlar.Kadın ömrü boyunca tek bir adama aşıktır,ve büyük bir tutkuyla beklentisiz bir şekilde sevmiştir.Karşılık dahi beklemek ona göre sevgisine ihanettir.Şimdi bu aşkın nasıl oluştuğuna bakalım.Ölmüş bir sayıştay denetçisinin kızıdır baş kahraman. Annesi dulluğun vermiş olduğu matem halinde yaşar. Bir gün karşı dairelerine biri taşınır ünlü bir yazar olduklarını duymuşlardır.Uşagı,hizmetlileri olan bir adam.25 yaşında yakışıklı ,entellektuel bir o kadar da yardımsever bir adam.O zamanlar 13 yaşında olan bu bilinmeyen kadın gün geçtikçe ona hayran olur.Kapı deliğinden geliş gidiş saatlerini takip eder .Kendi çabasıyla onun hakkında hertür bilgiye sahip olur.Bır süre sonra bu bilinmeyen kadının annesi evlenir ve taşınmak zorunda kalırlar. Ama kadın için aşkı herşeyden önemlidir kendi ayaklarının üstünde durmak istediği söyler ve yazara yakın bir ev tutar ve orada yaşar. Genç ve güzel bir kadına dönüşen baş kahraman yazarın ilgisini çeker .Birlikte geçirdikleri 3 geceden sonra hamile kalır yazar bir seyahate çıkacağım der,ve masasında duran mavi vazodan 4 beyaz gül vererek kadından ayrılır. Kadın çocuğunu dünyaya getirmiş onun babası gibi seçkin biri olması için iyi eğitim alması için ,kendini zengin adamlara satar. Yazarın her doğum gününde ona beyaz güller yollar onu uzaktan izler.Bir gün gene yazarla yolları kesişir;fakat yazar onu hayat kadını sanarak evine davet eder,ama gene tanımamıştır. Uşağı dahi tanımış o tanımamıştır. Kadın adama ruhla bakmış adam ise sadece beden algısıyla bakmıştır. Kadın mektubu kaleme aldığında oğlu ölmüş onun cansız bedenin yanında mektubunu tamamlamıştır. Birazdan kendi hayatına da son vereceğini hayatta kalırsa mektubu yırtacağını söyler. Şunları ekler "içim rahat ölüyorum,çünkü sen o ölümü uzaktan hissedemezsin.Ölmem sana acı verecek olsaydı,eğer o zaman ölemezdim" der.Ayrıca bundan sonra doğum günlerinde ona beyaz gül yolluyamayacağını vazosunun boş kalacağını ekler.Benim yorumum ise Stefan Zweıg diğer eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de bir amaç koyarak eserini oluşturmuş. Bu sefer ki amacı ise aşka ulaşmaktır.Çok beğendiğim bir eleştirmenin yorumunu ekleyerek yazımı sonlandırmak istiyorum. "Bilinmeyen bir kadın ,bilinmeyi istemediği kişiler tarafindan o kadar çok bilinen bir kadın oldu ki ,bu bilinirliği arttırmak yerine ruhun bilinmeyenliğini daha çok arttırdı."

Veronika Ölmek İstiyor(Paulo Coelho)

Bugün sizlere beni çok etkileyen,okuduktan sonra birkaç haftada anca toparlandığım bir kitaptan bahsedeceğim.İlk önce başkahraman Veronika dan söz edeyim.Veronika herşeye sahip gibi görünen aslında mutluluğu arayan bir genç kadındır.Artık birgün hayatın anlamsız süregenliğinden bunalarak,intihar etmeye karar verir.Bir miktar ilaç içer ve pencereden bakarak ölümü bekler artık herşey son bulacaktır.O güne kadar geçirdiği zaman gözünün önünden geçer,gün içinde ne kadar çok karşılaştığı insanlarla neden şimdiye kadar konuşmadığını,nasıl olduklarını sormadığı düşünür .Ama artık çok geç olduğunun farkına varır.Birazdan ömrü son bulacaktır.Bir süre sonra Veronika hastanede gözlerini açar, yaşıyordur o an belirleyemeďiği garip bir duygu yaşar.Ardından doktorlar gelir ve intihar girişiminin başarısız olduğunu fakat kullandığı ilaçlardan kalbinin zarar gördüğünü ve 1 haftalık ömrü kaldığını söylerler Veronika bu duruma iyice sinirlenir,bir ölmeyi bile beceremedim diye düşünür. Hemen yarın kaldığı işi tamamlayacaktır. Doktorlar buna engel olmak için veronikayı villette akıl hastanesine yatırırlar.Orada çeşitli akıl hastaları vardır,bunlardan biri Mari;iyileşmiş olmasına rağmen akıl hastanesinden ayrılmak istemeyen bir kadın,dışarıdaki hayata ayak uyduramayacağından korkan bir kadın.Toplum baskısıyla mücadele etmektense akıl hastanesinde kalmayı tercih eden bir kadın.Bir diğeri ise Eduard; tanınmış bir ailenin başarılı oğlu. Babası kendisi gibi diplomat olmasını ister o ise sanatçı olmak ister.Rüyalarında cennet görüntüleri gördüğünü onları resmetmek istediğini söyler. Ailesiyle yaşadığı tartışmaların ardından sırf ailesi için resme ara verir.Kendisi şizofren olur,hastaneye yatırılır.Veronika hastanede piyano çalarken Eduard gelir onu dinler o kadar ilgiyle dinliyordur ki artık veronika onun için her gün piyano çalar onun değişik bir enerjisi olduğunu hisseder. Hastanede birileri ölmüş birileri gelmiş 6 gün geçmiştir. Artık son 24 saate girmiştir veronika, yani o öyle sanar.Aslında kalbindeki hasar ölümcül değildir ama doktoru araştırma yapmak adına bu ayrıntıyı söylememiştir.O gün veronika çok halsizdir yatıp uyumak ister ama ömrünün son 24 saatini uyuyarak geçirmek üzücüdür ,oysaki ne çok yapılacak şey vardır. Eduard gelir piyano çalmasını ister.Onu kırmaz piyano çalar ardından eduardla hastaneden kaçar son 24 saatini dışarda geçirmek ister.yemeğe giderler.Olabildigince sarhoş olurlar birlikte bağıra bağıra konuşur gülerler. İnsanların villette yeni kaçmışlardır, bakışlarına aldırmadan.24 saat geçmiş ve veronika ölmemişti nedenini bilemeden.                     Şimdi biraz kendi yorumlarıma gelecek olursak ; romanda beni ençok etkileyen kahraman eduarddı.Çünkü onu çevremdeki bir insanla fazlasıyla özdeştirdim.Kitabı okuduktan sonra zor toparlandım.Çünkü hayatın ne kadar kısa olduğunu aslında değerini anlayamadığımız o küçük anların hayatımıza renk kattığını anladım. Hatta kendimde hayatımda değerli olan vedalaşamadığım değerini söyleyemediğim,insanlarla konuştum. Ayrıca dostlarıma verilmek üzere bir veda yazısı oluşturdum .Üzerimde hakkı gerçekten olan,çok değer verdiğim ama hayat mücadelesinden yada dürüst olmak gerekirse kendimle yüzleşmekten kaçtığımdan dolayı görüşemedigim bir insan kaldı,onunlada uygun zamanda konuştuğumda iç hesaplaşmamı bitirmiş olacağım. Bugüne kadar hayatıma giren arkadaşım ,dostum, kardeşim ,ögretmenim ,müdürüm ,gòzetmenim ailem olan herkese sonsuz teşekkür ederim. Sevgiyle kalın.Bu arada bana göre kitabın bize vermek istediği mesaj iç güdülerimize kulak vermemiz.Yaşamın değerini bilmemiz.Unutmayalım ki nefes alıp veren her canlı özeldir,eğer bir gün herkesin özel olduğunun farkına varıp birbirimize o şekilde davranırsak; hayat işte o zaman güzel olacak. "Sevgi akıldan üstündür."Bu yüzden hep sevgiyle kalın hoşça kalın❤😊

19 Ağustos 2017 Cumartesi

Açıklama

Selamlar😊Bir süredir yurtdışında olmam sebebiyle bloguma ara vermiştim. Fakat bu süre zarfından bana ulaşıp neden yazmadığımı sorduğunuz mesajları gördükçe çok mutlu oldum.Çok değerli yazarların eserlerini inceleme fırsatım oldu çok yakında hepsi hakkında yorumlarımı sizler ile paylaşacağım iyi geceler :)

29 Haziran 2017 Perşembe

Murathan Mungan (Lal Masallar)

Bugün sizlerle çok sevdigim bir eğitimcinin önerisi olan Murathan Mungan ın bir eserinden söz edeceğim.Eserin adı Lal Masallar;içinde Azer ile Yadigar ın Muradhan ile Selvihan ın ,Ulak ile Sadrazam ın hikayesi yer alır.Bu hikayelerin ortak yönü  başkahramanlardan birinin lal olması .Sevginin dilden geçerek yürekte can bulmasıdır.Yazar Lalliği konu alarak bize yürekten sevmeyi öğretmiştir.Öyküleyici anlatimdan yararlanarak bize yürekleriyle konuştuklarını göstermiş hikayenin içine çekmiştir.3 hikayede de bedeni aşan manevi boyutta sevmenin altı çizilmistir.Felsefik diyaloglar eklenilerek anlatım zenginleştirilmiştir.Ben size ilk iki hikayeden bahsedeceğim.3. hikayedeki isimsiz olarak anlatılan  sadrazam ve ulagin gerçek hayatta kimler oldugu hakkinda farklı söylentiler var,bunlardan uzak kalmak adına ilk iki hikayeyi seçtim.İlk hikaye Azer ile Yadigardır.Azer bir boy beyi'nin oğludur.Birgün beni gurbet çekti diyerek yollara koyulmak ister, boydan çıkmasına ilk başta babası karşı gelsede bir şekilde derdini anlatır .Sazınıda alarak düşer yollara ne aradığını niçin aradığını bilemez.Sanki onu yazgısı çağırır gibi hisseder.Rüyalarında hep uzak diyarlar görür olmuştur.Rüyalarindaki yere ulaşmalıdır.Azer yol boyunca çeşitli kerametler gösterdi,ilk olarak bir ırmaga ulaştı;ırmak çoşkundur 3 gündür yiğitler boğuşmuş ırmakla ama gem vuramamışlardır.Azer sazıyla birlikte ırmakla söyleşir,bir uzun avaz tutturur az sonra durulur çoşkun ırmaklar;uysal bir dere gibi küçülür.Obalı Azer in ürkütücü gücüne hayran olmuştur."Belli ki sen kutlu bir kişi,bir hak aşıgısın" dediler.Azer cevap verdi"ben ne kutlu kişiyim ne de hak aşığı ben pişmedim hamım der.Azer yolculuğa devam ederken kalabalık bir meydan görür.Dinlenmek için oraya girer,sazını boş bulduğu bir yere asar fakat diger sazlardan en yüksekte bir yerdir burası.(hak ozanları dilinde de bu en yüksek mertebedeyim demektir.)Azer bunu bilmeden yapmıştır.Diğer köy aşıkları Azer e ya sazını indir ordan ya da hünerini göster bize derler."sazımı bilmeden yükseğe astım.Lakin madem böyle bir töre taşır sazın asıldığı dal;sazım indirmek onurum indirmektir.En iyisi bir türkü vurayım size,sazıma yeri,siz kendiniz beğenin.hükmünüz her ne ise kabulüm"der.Aşıklar Azer'in büyüsüne kapılmıştır."sazına yer beğenen gözün değil,meğer yüreğinmiş oğul derler.Yeniden yollara düştü.Azer,gökyüzünde bir turna sürüsü sanki azere yol gösterir.Azer turnalari takip edip yola devam eder.Omuzunada bir güvercin konar bunda bir keramet arar Azer.Sonunda deli türkmen in obasina kadar gelmişti fakat o güvercin birden ordaki bir çadıra konar.Azer in aklı o çadırdadir.Sazını çalar Türkü söyler ama aklında o çadırda kim olduğu vardır.Çünkü onu bu gurbete düşüren sebep o çadırdır.Bunu hisseder.Ardından çadırda Yadigar hatun olduğunu öğrenir.Yadigar hatun dili lal olan gönlü bülbül olan bir kişidir.Diliyle anlatamadığını yaptığı kilimlerle anlatır.Doğayı öyle bir resmeder ki onun gibisi yoktur.Yadigar hatunun birde gizemi vardır.Deli Türkmen in 9 yıl çocuğu olmamıştır.9 yıl ardından sırma hatun bir rüya görür.Rüyasında bir derviş şunları der "tanrı sana bir çocuk verecek,ya kör bir erkek çocuk yada lal bir kız çocuk hangisini istersin." Sırma hatun "Lal bir kız olsun yüreğiyle konuşsun."der.Derviş şunları ekler bu çocuğa 7 yıl isim koymayacaksiniz.7 yil sonra biz koyacağız.(7 yıl sonra ruyada derviş yadigar ismini koyar bizden size yadigar der )7yaşindan sonra kırk düğümlü peçe takicaksiniz ne zamanki peçe kendinden düşer kızın dili o zaman çözülecek der.Yadigar doğduğunda bir bey oğluyla beşik kerpmesi edilmistir.Ne zaman dili çözülürse düğün o zaman diye anlaşılmıştır.Bir Nevruz günüydü,herkes deliyar başında sevdiğinin ismini bağırır kavuşmak icin .Deliyar bir uçurumdur."her yürek ses veren bir uçurumdur zaten."Yadigar onları izlerken içlendi ardından atına atlayıp gitti fakat at almış başını gitmiş.Yadigarı biryere götürüyordu.Ormanın içi pınarın başı bir yere geldiler.İlkin Azer'in sesi ,sonra sazı ,sonra kendisi görüldü.Azer ile Yadigar uzun uzun bakışırlar.Sazının tellerinden sesinin hikmetinden ve Azer'in hikmetinden Tül peçe deprem yemiş gibi titremeye başlar ve düşer.O sırada yadigar 3 kere Azer Azer Azer der dile gelir.O gece şölen hazırlanır.Azer türküler söyler Yadigarin dilinin boşa çözülmediği anlaşılır.Azere dileği sorulduğunda yadigari ister. Izin verin dilini ben çözdüm yüreğinin düğümunude cozeyim der oba beyi buna cok sinirlenir .Yadigarla Azer kaçmaya karar verirler .4 mevsim 7 iklim kaçarlar.Çeşitli kapıları çalarlar hepsi sonuçsuz kalır.her biri yadigar in kiliminden Azer in sesinin sazının ününden tanır.Ardından kaçacak yer kalmamıştır.Belkide kaderleri onları Deliyar a götürmüştür.İkiside uçurumdan aşağıya kendini bırakır.O günden sonra kim Deliyarı yüreğiyle dinlerse Yadigar ve Azer in ısimleri duyulur.


Bir diğer hikaye Murathan ve Selvihandır.Selvihan 14 yaşında olan köşkte yaşayan bilmediği hüner olmayan,gergefiyle ünlü bir kızdır.Selvihan ı nice beyler istemiştir ama gönlünün kimi istediği bilinmez.Babasının 20 yıl çocuğu olmamıştır.20 yıl sonra Selvihan a kavuşmuştur bu yüzdendir ki onu hemen kaybetmek istemez.Bir şölene davet edilirler babasını temsilen Selvihan gider.Orada 4 mevsim semah yapan semahıyla ünlü bir genç olduğunu öğrenir.Görür görmez aşık olur .Yüreğinin istediği odur.Semahin görkemiyle Selvihan ağlamaya başlar,kendini tutamaz kim olduğunu öğrenir.Murathan olduğunu öğrenir ama semahtan sonra direk kaybolur murathan onu bulamazlar.Selvihan in akli artik hep Murathandadir.Gergef yaparken kan olur Lal sekli çıkar.Murathanı anımsar artık herşey murathani hatırlatıyordur ona.Sonra bir haber gelir,Murathan bir davette semazenlik yapacaktır.Selvihan atlara biner 10 günlük yola gider.Orada murathan da onu görmüştür.ilk defa semah yaparken tutulmuştur.Selvihan onunla görüşmek istediği belirtir, imkansız oldugu murathan ın lal olduğunu söylerler bilmezler ki onlar yürekleriyle konuşur.O konuşmada şunlar söylenir ki benim en beğendiğim kısım burasıdır.
"Mecnun kadar engin değilim.Çölleri serapları sığdıramam yüreğimin ıssızına.Diyar diyar dolaşıp seni aramak istemem.Benim gurbetim diyarım yüreğimdedir."Kerem kadar abdal değilim,seni türkülerde arayıp bulmak istemem.Lal dilimi yetiremem türkülere,benim türkülerim yüreğimde uguldar."Ne Ferhat gibi dağı delince kavusayim isterim,"Ne Mecnun gibi suretini unutana dek seraplara sevdalanayım,"Ne de Kerem gibi diyar diyar dolaşıp türkülerle yaşlanayım isterim,"Her üçü de sevdalarini unutana dek sevmisler.Oysa ben unutmak istemem.Seni unutup da serapları,suretleri,türküleri sevmek istemem.Ben seni sevmek isterim.Olduğun gibi seni.
Bir hal çare düşünürler köşke raks grubu alınacaktır.Bunlarla birlikte köşke girer murathan sırf Selvihan ın gözlerine bakabilmek icin her gece raks eder. Selvihan ın evleneceği duyurulur.Selvihan zehirli otlardan kendine zehir yapmıştır.Murathanda düğünün en görkemli dansında hanceriyle kendini hançerler.Biri lal rengi bir bir aguyla bir yana serildi.Diğeri hançer yarasiyla öte yana ortalarına nerden bilinmez bir zakkum düştü billlur köşkün düğünü ölümdü.

22 Haziran 2017 Perşembe

Sana Hep Benden Söz Edecekler(Șiir Sokaktadır)

Kitap okuma alışkanlığı olmayanların bile bir solukta okuyabileceği hikayelerden oluşan bir kitaptan bahsedeceğim bugün"Sana Hep Benden Söz Edecekler"adlı yeni çıkan bir kitaptan.Genellikle bu hikayelerde ayrılık teması işlenmiş ve hikayelerin ortak yönü kadınlar tarafından terk edilen erkeklerin ağzından anlatılmasıdır.Benim en beğendiğim kısım "Murathan Mungan șiirleri okuyan kız "adlı bölümdü.Ayrıca bana göre her hikayede şiire özendirmesi yazarın hedeflerinden biri ve bence başardıda .İçeriği sevilen şairlerin şiirlerinden dörtlükler zenginleştirdiği gibi kendi yazdıkları aşka dair sözleri de içerir "Așk yaşamak içinde ölmek için de en güzel bahanedir." Bir hint masalını anlattığı bölümü Ataol behramoğlunun dizeleriyle sonlandırmıștır;"Yașadıklarımdan öğrendiğim Bir șey var :Yașadın mı büyük yaşayacaksın,ırmaklara ,göğe,bütün evrene karıșırcasına,çünkü ömür dediğimiz şey;hayata sunulmuş bir armağandır ve hayat,sunulmuş bir armağandır insana..."

İçimizdeki Şeytan(Sabahattin Ali)

Sabahattin Ali'ye ait bu eser bugün biraz bize ders verir nitelikte.Gayet aklı başında olgun bir kız olan macide nin konservatuar eğitimi alırken ömerle tanışması ardında onunla yaptığı hatalar zincirini konu alıyor.Bugün bizlere de ders olmalı aşk,duygular gelip geçici hiçbir duygu aynı yoğunlukta kalmıyor.Bu yüzden asıl olan insanın ayakları üzerinde durabilmesi...Șimdi biraz romanı özetleyeyim;Ömer birgün arkadaşı nihatla vapurdayken bir kız görür kızla konuşmak için arkasından ilerlerken birden kızın yanındaki kadının uzaktan akrabası Emine teyze olduğunu görür.Sonra Emine teyzeden yanındaki kız hakkında bilgi alır,Balıkesirden bir akrabalarının kızı olduğunu istanbul da konservatuar öğrencisi olduğunu öğrenir.O akşam Emine teyzelere giden Ömer macide nin babasının öldüğünü öğrenir.Sabah macideyle kahvaltı yapar akşam onu almaya gider ve o gün Macide de ona karşılık verir.ardından macide ve ömer gezip dolaşmaya başlar,Emine teyzeler öğrenir macideyle kavga eder ve macide evden ayrılır.O gece ömer in kaldığı pansiyona giderler artık karı koca hayatı yaşamaya başlarlar ömer herkese evlendiğini söyler.fakat geçim sıkıntısı boy gösterir.Ömer herkesten borç alarak yaşar.Birgün ömer in arkadaşı nihat ve profesör hikmet ömerleri bir eğlenceye davet eder,edebiyat topluluğu gibi gözüken bu daver aslında sadece entellektuel gözükmek için toplanmış birbirinin sanatını yermekten başka işe yaramayan bir topluluktur.Macide ve Ömer bu davete teşrif eder.Macide orda balıkesirden hocası olan geçti beyi görür.Bedri beyle aralarında daha önce bir dedikodu çıkmış buda onları birbirine yaklaştırmıştır ardından bedri bey istanbula dönmüș bir daha hiç görüşmemişlermiş.Orada bedri beyle selamlaşır kısaca sohbet ederler ama macide bu samimiyetsiz ortamdan çok rahatsız olur.Günler böyle geçmekte ömer hergun evlendiğine pişmandır geçim sıkıntısı onu hırsızlık tehdit gibi kötü yollara sapıtmıştır.Bunların tek sorumlusunun içindeki şeytan olduğuna inanır.Bütün suçu ona atar.Birgün arkadaşları tarafından gazinoya davet edilir orda lakayıt tavırlarda bulunur arkadaşlarının macideye aşılmasına göz yumar.Bedri bey o gece macideye sahip çıkar.Macide de ona karşı bir güven ve bir vefa hissetmektedir ama bedriye duyduğu sevgi ömerinkisi gibi onu ürkütmüyor aksine yüreklendiriyordur.O gece ömerden ayrılmak için mektup yazar mektubu bırakacağı sırada ömer in karakolda olduğunu öğrenir.Nihat işlediği suçlardan dolayı şüphelilerden biridir öner.Bir süre cezaevinde kalır.Bedri hem macideye hem ömere bakmaktadır.ömer macideye ilgisizdir,yine bir görüşme günü ömer bedriyle yanlız görüşmek istediğini söyler;ona macideyi cok sevdiğini ama birlikteyken ona zarar verdiğinden bahseder,Macideye sahip çık ister kızkardeş gibi ister evlen bak bu da evlilik evraklarımız der yırtar atar,içerde çok düşündüğünü herşeyin suçu olarak. Gördüğü içimizdeki şeytanın aslında gururumuzun salaklığımızın uydurması olduğunu söyler ardından şunları ilave eder;"içimizdeki șeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu...İçimizde șeytan yok...içimizde aciz var...tembellik var...İradesizlik,bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir șey :hakikatleri görmekten kaçma itiyadi var ...der."ardından bir daha görüşmek üzere ayrılırlar.Macide bedri bey in evinde yaşamaya başlar herkesin yeni bir başlangıç için zamana ihtiyacı vardır...

20 Haziran 2017 Salı

Șeker Portakalı(Jose Mauro De Vasconcelos)

Bugün ki bahsedeceğim kitap şeker portakalı bunu seçmenin nedeni günlerdir,sosyal medyada yer alan Ivan adlı bir çocuğun haberi Ivan 7 yaşında ve ailesinde sürekli şiddet gören hastanede yapa yalnız ölen küçük bir çocuk.Benim için o şeker portakalındaki Zeze karakteridir.Zeze kalabalık fakir bir ailenin ortanca çocuklarından biri 5 yaşında fakat çok zeki ve hayal gücü çok geniş bir çocuk bir o kadar da hașarı bir çocuk.Zeze yaptığı yaramazlıklardan ötürü ailesinden sürekli şiddet görür,ailesi onu bir șeytan olarak görür esmer ailenin sarışın 2 çocuğundan biri olmasını da payı var .Küçük kardeşi Luis zeze nin en değer verdiğidir.Onu mutlu etmek en büyük arzusudur.Kardeşi için eski oyuncaklarını onarır,ona balon yapar ne öğrenirse ona öğretmeyi amaçlar.Ayrıca kendi kendine okumayı öğrenen zeze öğrenmeye çok meraklıdır.Bilmediklerini Edmundo Dayı ya sorarak öğrenir.Edmundo Dayı Zeze nin aslında zeki ve iyi bir çocuk olduğuna inanır.Oyuzden Zeze'ye karşı daha anlayışlıdır.Öğretmen Cecilia Paim,dış görünüșü çirkin olarak tasvir edilir ama Zeze onu çok sevmektedir.Zeze ye çörek alması için para veren tek kişidir.Zeze bir gün Cecilia yı mutlu etmek için ona çiçek götürmeye karar verir ancak parası da yoktur,onların bahçesinde çiçekte yoktur.Bunun üzerine baskasının bahçesinden çiçek koparır.Bahçe sahibi gelip zeze yi şikayet eder.Bayan Cecilia Zeze'yle konuşur,böylece aile ilişkilerini durumlarının bozuk olduğunu daha iyi öğrenir.Ama bu olay sayesinden Zeze nin altın gibi bir kalbi olduğununda farkına varır.Ailesi tarafından sevilmeyen Zeze okula giderken yarasacılık oynar yani arabaların arkasına asılarak yolculuk eder.Birgün brezilyalının yanı Bay Manuel Valadoresin arabasına asılır.Ardından Brezilyalıyla tartışır.O gün yaşadığı tartıșmadan dolayı ondan nefret eder,büyüdüğünde onu öldürmeyi amaçlar fakat sonradan brezilyalı bu dünyadaki en sevdiği olmuştur.O hadise șöyle gerçekleşti;bir yaramazlık sonucu ayağına cam girdiği sırada onu hastaneye götürüp destek olan Bay Manuel ile dost olur.Ailesinden çok fazla şiddet gören sevgi yoksunu zeze aradığı tüm sevgiyi Bay manuel de bulur.Birkaç kez intihar etmeyi planlayan zeze bunu bir keresinde ablası Gloria'ya anlatır.Ablası onu bu fikirden caydırır ve zeze ile daha çok ilgilenmeye başlar.Zeze nin hayranı olduğu bir müzik grubu vardır.Salı günleri onlarla şarkı söyler ve şarkı sözü satar bu ablasıyla arasında bir sırdır.Sırrını tuttuğu için ablasına her hafta şarkı sözü getirir.Zeze için küçük kardeşi Luis kraldır.Onu mutlu etmek için elinden gelen her șeyi yapar.Ama gene de ailesindeki şeytan imajından kurtulamaz.Dostu Portekizliye birkez babasının onu çok dövdüğünü bu yüzden intihar etmeyi düşündüğünü anlattı.Bunun üzerine Portekizli zeze'ye sevgisini daha çok gösterdi.Onunla balık tutmaya gitti farklı etkinlikler yaptı.Kızıyla damadından çok zeze yle vakit geçirdi.Zeze artık Manuel'i (portekizli yi)babası gibi görüyordu.hatta ona artık kendisini evlatlık almasını söyledi.Manuel onu ailesinden ayırmak istemedi,fakat Zeze nin ailesinden gördüğü işkencede onu çok rahatsız ediyordu.Zeze nin bir sırdaşı daha vardı şeker portakalı zeze hergün ne yaptığını ona anlatırdı onu bir insan yerine koyuyordu.Totoca bir gün yol yapımı için şeker portakalınin kesileceğini zeze ye bildirdi.Bir tren kazasından Manuel öldü.Zeze çok hastalandı herkes ölüm döşeğindeki çocuk için dualar ediyordu.Zeze sürekli kabus görüyor,ateșleniyordu.Tüm aile vicdan azabı çekiyordu.Herkes zeze nin sadece şeker portakalı için üzüldüğünü sanıyordu aslında zeze için herşey manuel ölünce ölmüştü.Zeze nin babası is buldu aile büyük bir eve taşınma kararı aldı birkaç gün sonra zeze toparlandı.Zeze nin yaşamının devamı "Güneşi Uyandıralım" adli yapıttadır.

16 Haziran 2017 Cuma

Küçük Prens (Antoine de Saint-Exupery)

Fransızcadan çeviri olan bu eser Antoine de Saint Exupery e aittir.Kitabın yazarı 35 yașındayken uçağı arızalandığı için Tunus'ta çöle zorunlu iniş yapar ve orada kaybolur,4 gün sonra bir bedevi tarafından bulunur.Yazar'ın ölümü de 1944 yılında bir uçak kazasından olur.enkazı 2000 yılında bulunur.Kitabın baş kahramanı çevresındekı büyükler tarafından hayal gücünü yitirmiş bir pilot yaptığı bir kazada bilmediği bir yere düşer.Orada küçük prensle karşılaşır.Küçük prensin hayal gücü pilota ümit olur.Küçük prens yaşadığı gezegende çiçeğine kırıldığı için başka gezegenleri gezen bir çocuktur.1.Gezegende bir kral görür.Burada kral yolundan insanların otorite tutkusunu anlatır.2.Gezegende kibirli bir adam görür; Orada da yetişkinlerin içindeki kibiri anlatır.3.Gezegende bir ayyaş ile karşılaşır;umutsuzluğun içinde kaybolma duygusunu zihnimize resmeder.4.Gezegende bir iș adamı vardı.Amaçsızca sadece sahip olma duygusu ve hırsı betimliyordu.5.Gezegende sokak fenercisiyle karșılașıyor.Burada bize sorgulamadan yapılan görevi tasvir ediyor, bu bölüm iș hayatımızla ilgili eleştiriyi yapma fırsatı tanıyor.6.Gezegende bir coğrafyacı bulunuyor,bu gezegendeki anafikir yararı olmayan bilimle uğraşan adam,buaradaki eleștiri cografyacilara değildir.neyi kimin için yaptığını bilmeyen sadece yaptığının değerli olduğunu öne sürüp bunun arkasına sığınanlaradır.7.Gezegen dünyadır.Dünyada ilk karșılaștığı yılandır.Dünyada çölü gezdi.Güllerle dolu bir bahçeyi gezdi,eșsiz sandığı çiçeğinden burada birçok vardı.Tilkiyle karșılaștı.Onu evcillestirdi.Burada evcillestirdigimizin bizim için eşsiz olduğundan bahseder.Evcillestirmekten kasıt, emek verdiğimizin bizim için değerli olduğudur.Nasıl bir anne için çocuğu dünyada eșsiz benzersiz ise emek harcadığımız tilkide çiçekte olsa değerlidir.pilot uçağını tamir eder .Küçük prenste kendi gezegenine döner."Eğer bir yıldızda bulunan bir çiçeği seviyorsan,geceleri gökyüzüne bakmak çok güzeldir.Bütün yıldızlar çiçek açar.

Fikrimin İnce Gülü(Adalet Ağaoğlu)

Bu yayınımda sizlere Adalet Ağaoğlu'nun 1975-1976 yılları arasında yazdığı"Fikrimin İnce Gülü"adlı romanından söz edeceğim.Sizinde bildiğiniz üzere 1970-1980 roman yazarlarında büyük bir artıș görülmüștür.Bu dönemde eserlerde 27 mayıs 12 mart olayları ve Almanya'ya göç konuları ișleniyor.Benim ele alacağım eser de Eskișehirden Almanya'ya göç eden bir ișçinin Eskișehir'e dönüș yolunu anlatıyor,daha aydınlatıcı olması açısından öncelikle romanın tahlilini yapmak istiyorum.Karakterler 1.dereceden Bayramdır.34 yaşında olan bu karakter Almanya'da çalıșan bir ișçidir.Yüzünde bir kazadan kalma iz vardır.Romanda uzun uzun bayramın hasır şapka kullandığından ve franz Lehar yazılı gömleği olduğundan söz eder.2.dereceden karakter Kezbandır.Kezban bayram'ın evlenmek istediği kızdır.Kıvırcık sarı saçlı,çakır gözlü renkli eşarplar takan bir kız.Yardımcı karakterler; Remzi yani Bayram'ın amcası İbrahim,Nuran hanımdır.Kısaca romanı özetlersek;Bayram Eskişehir'de amcasının yanında kalan fakir bir kişidir,toplum içindeki rolü siliniktir.Fakir olduğu için sürekli ezilmiştir.Bunlardan kurtuluș çaresi olarak Almanya'ya ișçi olarak gidip hayalindeki sarı mercedes i almayı amaçlar.Onun zihninde eğer arabası olursa toplum tarafından saygın bir birey olacaktır.Eskişehir'de kezban adında bir sevgilisi vardır.Bayramla tanışması da kezban''ın çabasıyla olmuştur .Kezban fikrimin ince gülü adlı plak ı bayram a hediye eder fakat bayram her dinlediğinde gözünde ilk canlanan sarı arabadır.Bayram bir takım yaptığı düzenbazlıkla Almanya'ya gider.Orada BMW fabrikasında çalışır.Asgari düzeyde harcama yaparak sürekli para biriktirir.Fakat ona onca emek harcayan amcasını da ,kezbanı da aramaz sormaz tek gayesi araba sahibi olup zengin olmaktır.Sonunda arabayı alır köyüne gitmeye karar verir.Yol boyunca ağa gibi katılacağının hayalini kurar.Sürekli "Fikrimin İnce Gülü"adlı eseri dinler, artık ince gülüne arabasına kavuşmuştur.Kezban la da evlendi mi herşey tamamdır.Fakat hiçbir şey umduğu gibi olmaz yol boyunca aksilikler peşini bırakmaz.Köye ulaştığında da kimse onu bir ağa gibi karşılamaz.Kezban evlenmiştir.Amcası ise son kez bayramla vedalașamadan ölmüştür.Bayram artık ne yapacağını nereye gideceğini bilemiyordu,bildiği tek birşey vardır."Hiçbir yolun sonunda kimse bayramı beklemiyordu."Not olaylar 3.şahıs agzından anlatılıyor.Aslında bir böceğin ağzından,olay nerde yaşanırsa böcek orada.Eserin anafikri ise hırsların kölesi olurken ,insani değerlerini kaybetmektir.

15 Haziran 2017 Perşembe

Sevda Sözleri (Cemal Süreya)

Bugün ele alacağım tür șiir türüdür.Bunun için Cemal süreya nın Sevda sözleri adlı yapıtını seçtim.Asıl adı Cemalettin Seber olan ,Cemal Süreya 1931 yılında Erzincan'da doğdu.İlk olarak Cemal Süreyya olarak kullandığı mahlasındaki y harfini  Sezai Karakoç ile girdiği bir iddiada kaybetti.Lirik,erotik,politik tarzda eserler vermiştir;Sevda Sözleri bunların tamamının toplandığı eserdir.Ünlü șair 9 Ocak 1990'da İstanbul da vefat etmiştir.Yapıta geri dönecek olursak,hepsi özel olan bu șiirlerden benim en çok ilgimi çekenler mektuplardan derlenerek kitaba eklenen șiirlerdir.Bana göre șair o mektuplara yazdığı șiirler duygularını en güzel haliyle ifade etmiştir.Bunlardan biriyle yazımı bitirmek istiyorum."Biliyorum sana giden yollar kapalı üstelik sen de hiçbir zaman sevmedim beni.Ne kadar yakından ve arada uçurum;insanlar,evler,aramızda duvarlar gibi uyandım uyandım,hep seni düşündüm yalnız seni yalnız senin gözlerini..."

Romeo ve Juliet(William Shakespeare)

Her yayınımda farklı türleri ele almayı amaçlamak adına bugün tiyatro türünden bahsedeceğim.Bunun içinde William Shakespeare'in muhteşem eseri Romeo ve Juliet'i seçtim.Tahmini olarak 1591 yılında yazılan bu eser 5 perdeden oluşmaktadır.Bașlıca kahramanları Romeo,Juliet,Montague,Capulet,Keșiș Laurence,Mercutio'dur.Montague ailesinin oğlu olan Romeo bir aşka tutulmuştur;karşılıksız bir aşk, bu aşk uğruna kendinden geçen göz yaşları döken Romeo ,ne yaptıysa karşılık bulamaz.Çünkü sevdiği kadın Rosaline ömür boyu bakire kalmaya yeminlidir.Romeo her gün kahrolur aşkının ve ızdırabının tarifi yoktur.Romeo nun akrabası Benvolio,onu yıpratan bu karşılıksız așktan kurtulması için onun yeni bir sevgilisi bulmasını önerir,ve bu gayeyle Capuletlerin evinde yapılacak bir șenliğe katılmasını söyler.Fakat Capuletler ile Montagueler düşman ailelerdir.Benvolio Romeo ya maskeyle şenliğe katılmasını söyler,güzel kızları görünce Rosaline olan aşkının biteceğinden emindir.Romeo aşkına o kadar inanır ki buna tamamen karşı çıkar şu sözleri söyler"Eğer benim o denli iman etmiş gözlerim.Böyle bir yanılgıya düşerse,gözyaşlarım tutuşsun o zaman.Ve kaç kez boğulmaktan kurtulan o gözleri,suçu sabit zındıklar gibi cayır cayır yaksın.Herșeyi gören güneş bile yaradılışın ilk gününden bu yana,sevdiğimden güzeli şöyle dursun;emsalini dahi görmemiștir." Romeo şenliğe gider ve ilk görüşte juliet e așık olur.Fakat Paris te julietle evlenme niyetindedir.Capulet kızı juliet Parisle evlenirse soyluluklarına soyluluk katacaklarını düșünür.O güne kadar kimseyi beğenmeyen Juliet o gece Romeo ya aşık olmuștur.Aşkını kendi kendine odasının balkonunda haykırırken Romeo duyar yarın seninle evlenmek istiyorum.Haber bekle der ardından Nikah için keșișle görüşür.keşiş cok şaşkındır. Şunları der"Aziz francis hakkı için,bu ne değișim!O kadar sevdiğin Rosaline'den ne çabuk vazgeçtin!Demek gençlerin aşkı yüreklerinden değil gözlerinden olurmuş sadece.İsa ve Meryem hakkı için,Rosaline uğruna solgun yanaklarından inen onca yașın neydi?Onca tuzlu suyu așkına çeșni diye akıtıp,hiç tatmadan bıraktın sonra o așkı.Ah vahlarından göğe yükselen buğuyu güneş dağıtmadı bile daha.inlemelerin hâlâ kocamış kulaklarımda çınlıyor.İște eski bir gözyaşı damlasının izi yanağında olduğu gibi duruyor hâlâ.Eğer önceden de sen,sen idiysen ve bu acıları çektiysen hepsi Rosaline içindi.Șimdi degistin mi yani?Söyle o zaman erkekler bu denli vefasızsa,kadınlar niye olmasın?"Romeo bu sefer așkının karşılıklı olduğunu anlatir.Ardından juliet ile nikah kıyarlar.Bir gün Tybolt ile Mercyful kavga eder.Tybolt Mercutio yu öldürür.Romeo da Tybolt u öldürür.Romeo sürgünle cezalandırılır.Ailesi juliet'i Kont paris le evlendirmek ister.Juliet keșisten yardım ister.Bir plan yaparlar keșiș juliet e bir iksir verecek,herkes öldü sanacak ama o uyuyacak.O sırada Romeo gelip onu kaçıracaktır.Planın yazılı olduğu mektubu Keșiș John Romeo ya götürecektir.Fakat o kentte veba salgını olduğundan kente giremez, Romeo plandan habersiz kalır.Romeo juliet in gerçekten öldüğünü sanarak perişan olur.Kendini öldürmek ister,zehir alır.Son kez juliet in mezarına gitmeye karar verir.Mezarın orada Paris i görür,kavga ederler orada;paris i öldürür ve kendisi de zehir içerek ölür.Uyanan juliet olanları tahmin eder.Romeo'nun hançeriyle kendini öldürür.Keşiş Laurence talihsiz așıkların hikayesini anlatır.Ardından Capulet ve Montegueler gecikmiş bir barış antlaşması yapar.Așıkların altın heykellerini yaptırırlar.Bana göre her ne kadar oyunun adı Romeo Juliet olsada Romeo nun Rosaline olan aşkının daha kıymetli olduğuna inananlardanım.En beğendiğim bölüm ise Romeo juliet ile evlenmek için keşiş in yanına gittiğinde keşiş in vermiş olduğu cevaptır.

14 Haziran 2017 Çarşamba

Kürk Mantolu Madonna (Sabahattin Ali)

Bugün sabahhatin Ali' nin "Kürk Mantolu Madonna" adlı eserinden bahsedeceğim.1940 larda yazılan bu eser."Kocan Kadar Konuş" sinema filmiyle son birkaç yıldır tekrar gündeme gelmiştir.Sabahattin Ali'nin dilinin akıcılığı bunca zaman geçmesine rağmen hala korunmuş.Sadeleștirmeye gerek kalmadan hala rahatlıkla anlaşılabiliyor.Ankarada bir memurun ağzından olaylar anlatılıyor.İșinden ayrılan bir memur Ankarada arkadaşı hamdi bey' in yanında işe başlar.Burada iş arkadaşı Raif bey ile tanışır.Raif bey kendi halinde sessiz sakin kendi kabuğunda yaşayan biridir .Almanca tercümeler yapar.Herkesten fazla çalışmasına rağmen cüzzi miktarda maaş alır ,hamdi bey'in bağırmalarına boyun eğer.Sık sık hasta olan Raif bey baldızlarıyla aynı evde yaşamaktadır.Evde de kendisine kimse hürmet etmez, sadece parası icin ona katlanıyormuş gibi davranırlar.Günler geçer Raif bey işe gelemez acil çeviriler vardır Hamdi bey bunları raif in iș arkadaşıyla(anlatıcıyla) yollar.Gel zaman git zaman.Raif in evine girip çıkan iş arkadaşı Raif in gizemli hayatını suskunluğunu daha da merak eder.Bir gün ziyaret sırasında Raif vefat eder son sözleri "seninle de boylu boyunca konuşamadık evlat"olur. Raif in odasında kahverengi kaplı bir defter vardır.Onu alır ve okumaya başlar.Raif in hayatı orda yazılıdır.Raif sabun fabrikalarının inceliklerini görmek için Almanya'ya gitmiştir.Orada bir resim sergisine gider.
"Zaten kendiside resime ilgilidir.Fakat babası memleketlerindeki sabun fabrikasını geliştirmek gayesiyle inceleme yapsın diye Raif i Almanya'ya yollamıştır.Geldiğinde fabrikanın başına Raif 'in geçmesini istiyordur."Gittiği sergide bir tablo çok ilgisini çeker.Kürk mantolu naif bir kadın portresidir.Ona kürk mantolu madonna der .Asıl adi Mariadir.sürekli aynı sergiye gider.resmi inceler.tesadüfler silsilesiyle.Maria'yla tanışır.Hayatının aşkı olur .Raif i ilk defa biri seviyordur.Anne gibi korumacı abla gibi öğretici,abi gibi cesur bir kadındır.Raif e gelen bir telgrafta babasının öldüğü haberi gelir.maria'yla konuşup türkiye ye döner .hazırlık yapar maria'yıda Türkiye ye getirecektir.Bir süre sonra maria ya ulașamaz. Aradan 10 yıl geçer evlenir,çocuğu olur.Bir gün Almanyada kaldığı pansiyondan bir kadınla karşılaşır.Kadın maria'nin da akrabasıdır.Lafı bir şekilde Maria ya getirir,ve acı gerçeği öğrenir;Maria 10 yıl önce Raif in çocuğunu dünyaya getirirken ölmüştür.Çocuğun kimden olduğunu söylememiştir.Pansiyondan tanıdığı kadın o gün trene binip yaninda maria nın kızıyla birlikte gider.Raif gene kızın babası olduğunu söylemeye cesaret edemez.Kızını hayallerinde büyütür ve tek kaldıkça bunları kaleme almaya başlar.herkese hasta olduğunu söyler aslında üzgündür.Bunları yazdıktan bir kaç gün sonrada ölür.

21 Mart 2017 Salı

Bir Dağcının Güncesi Nasuh Mahruki(Günlük)

Bir dağcının güncesi Nasuh mahruki'nin "kar leoparı "olmadan önceki dağ maceralarının yer aldığı bir günlük türüdür.1992 yılında kaleme almaya başladığı günlüğü 1994'te bitirmistir.Everest'e çıkan ilk Türktür.Khan tengri de donma tehlikesi geçirmiştir,yaşadığı tüm zorluklara rağmen dağ çıkma tutkusundan vazgeçmememistir.Seyircisiz olan sporlarda insanın kendisiyle olan mücadelesinin daha kuvvetli olduğundan bahseder, ve bu eylemini tanrıya yaklaşmak olarakta görür.Dağa tırmanarak dağ ile hava durumu ile yarışmadığını kendiyle yarışıp kendini yendiğinde bahseder.Ardından şöyle açıklar ; eğer dağ beni sever kabul ederse ,ben zirvesine çıkabilirim der. Benim en çok ilgimi çeken khan t..de bir dağcının 7 parmağını donma sonucu kaybetmesine rağmen dağcılık tutkusundan vazgeçmemesidir.Rusya da 7000 metreye çıkarken 60 ceset görmesine ragmen yoluna devam etmesi tam bir azim göstergesidir. Orada şunları kaleme alır; "torunlarıma anlatacak anım olsun ; ne kadar uzun değil ne kadar çok sey yaşadığımdır önemli olan ."der Yazar 24 yaşında khan tengri çıkar.26 yaşında ise Kar Leoparı ünvanını almıştır.Yazar çeşitli yazarlardan da alıntılar yaparak anlatımı zenginleştirmistir.örneğin mevlana'nın şu sözü "kişinin değeri aradığı şeydir." Ayrıca Goethe 'nın şu sözü de beni etkileyen kısımlardan bir diğeri" geçme,dur zaman! o kadar güzelsin ki" bu tarz örneklerle anlatımını zenginleştiren Nasuh mahruki tüm iç dünyasını edebi bir şekilde okura sunmuştur.

3 Mart 2017 Cuma

Onüç Günün Mektupları(Cemal SÜREYA)

Bugün mektup türünün eşsiz bir örneğinden bahsedeceğim.Sevmek ne uzun kelime! Evet sizin de anladığınız gibi bugün size Cemal Süreya'dan bahsedeceğim.Cemal süreya'nın yazmış olduğu 13 günün mektupları adlı eser bu eser ,türk şiirinin büyük ustası cemal süreyya'nın hastanede yatan eşi zuhal tekkanat'a yazmış olduğu mektupları içerir.Mektupların altına yazmış olduğu dörtlüklerle şiirdeki farkını ortaya koyar.Asıl adı Cemalettin Seber olan Cemal Süreyanın hayatına dair birçok bilgi yer alır.oğlu memo emrah a duymuş olduğu bağlılık.çeşitli yazarlarla olan diyalogları zuhal hanımın aile üyeleri.Cemal Süreya'nın kız kardeşi perihan bunlardan bazılarıdır.ayrıca kitabın 5.ve ondan sondaki baskılarını bulabilirseniz,zuhal hanıma önceden yazdığı mektuplarıda görebilirsiniz.kitapta yaşadıkları ekonomik sıkıntılar iş görüşmeleri sağlık sorunları vs de yer alır fakat,aşkı birkez de Cemal Süreyadan dinlemek için ,incelenmesi gereken bir kitap.Cemal süreyya'nın hayatında birçok kadın olmuştur.Fakat onun zuhal hanımına duyduğu aşkın çok farklı olduğu söylenir.o da şu sözlerle bunu açıklamıştır;"Sen benim alın yazımsın ,daha doğrusu alın yazımın tek okunaklı yerisin."bu söz bana göre tüm duygularının en güzel özetidir,benimde kitapta en beğendiğim kısımdır.Tüm Cemal Süreya sevenlerine sevgiler...

Pollyanna (Eleanor H.Porter)

Bugün sizlere çocuk edebiyatında bir eserden bahsetmek istedim.Eleanor porter ın yazdığı pollyanna adlı eserin çevirisini yaptım,bu eser birçok kez  tiyatro oyununa da çevrilmiştir.Şimdi kısaca bu öyküden bahsedeceğim.Pollyanna 11 yaşında anne ve babasını kaybetmiş küçük bir kız çocuğudur.Babası bir asker ve annesi bir ev hanımıdır.Ailesinden en iyi öğrendiği şey mutlu olmaktır.Ailesi vefat edince polly teyzesinin yaninda yaşamaya başlar,polly teyze sert ve otoriter bir kadındır.Fakat pollyanna'nın sıcak kanlılığı iyimserliği polly teyzeyi yumuşatmıştır.Pollyanna en zor zamanlarda bile mutluluk oyunu oynayarak kendini ve çevresini mutlu eder.mutluluk oyunu şu sekildedir.Ben mutluyum diyerek mutlu olma gerekçelerini sayıyorsun.Bu şekilde farkına kolay varıyorsun.hikayenin diğer kahramanları jimmy, old tom,nancy pendleton,timothy,chilton 'dır.Pollyanna geçirdiği bir kaza sonucu bir süre yatalak kalır ama yüksek moral ve tedaviler sayesinde iyileşir.Pollyanna büyüdüğünde hemşire olur.Arkadaşı jimmy tarih öğretmeni olur.Dr.chilton ve polly teyze evlenir.polly'nin çalışanları nancy ve timothy evlenir.kısaca pollyanna hayatı boyunca yaşadığı tüm olumsuzlukların mutluluk oyunuyla üstesinden gelir.21. Yüzyılda ne çok pollyannalara ihtiyacımız var.

17 Şubat 2017 Cuma

Ben ok'im sen ok'sin

Bugünkü kitap bir kişisel gelişim kitabi Thomas harris in ben ok'im sen ok'sin kitabıdır.Kitabın konusu transaksiyonel analiz kısaca insanin içinde ebeveyn, çocuk ve yetişkin olduğundan ve kararlarımızı bu şekilde verdiğimizden ve davranışlarımızı bu şekilde yönlendirdiğimizden bahsediyor. Kitapta çeşitli hastalarin dialoglarindan ve bunun içimizdeki hangi bireye ait olduğunu örneklendiriyor ,örneğin ağlama eylemine bakacak olursak ; sokakta oyuncak aldırtmak icin ağlayan çocuğun toplum yadırgandığı fakat düğünde ağlamamın toplum tarafından normal karşılandığından bahsediyor asil olan düğünde de ağlamak çocukça bir eylem veya bir otobüs durağında geç gelen bir otobüs için yakınan birini gördüğümüzde onunla birlikte yakınma eyleminde bulunan yanımız çocuk tarafımız ama sakince gülümsemek veya sizin gibi düşünmüyorum demek yetişkin tarafımızı oluşturuyor.Başka bir örnek vermek gerekirse 100 kisiye  şöyle bir deney yapılıyor 100 kisi seçiliyor öğretmen rolüyle karşı tarafa  soru sorması söyleniyor emirleri veren bir yönetici var  karşı tarafta öğrenci koltuğuna oturttukları  10 denek olduğu söyleniyor.Öğretmen rolündeki kişi öğrenci rolündeki kişiyi görmüyor. Her yanlış cevapta voltu arttırılarak öğrenci koltuğundaki bireye elektrik vermesi gerektiği söyleniyor fakat verilmiyor sadece elektriği verdiğini sanmasi sağlanıyor,bunu desteklemek için kisiye çığlık sesleri dinletiliyor .bir ara ögrencinin öleceğinden çekiniyor ama üstten aldığı emirle devam ediyor bu şekilde çığlıkları ve yakarışlara rağmen ögretmen rolündeki 100 kişinin 64'ü elektriği vermeye devam ediyor. Bunu yapmaya sebep olan beynimizin ebeveyn tarafı otoriteye itiat etmek. Bunlar haricinde başka hastalarindanda bahsediyordu bundan da ilgimi çeken birkaç örneği paylaşmak. istiyorum.Bunlardan biri ,bir anne çocuğuna elinde olmadan verdiği aşırı tepkilerden dolayı psikolojik yardım almaya karar veriyor.çocuga bazı kurallar koyduğunu çocuğu bunlara uymadığında sorun yaşadıkları anlatıyor uzman bu anneden bir örnek vermesini istiyor ve şu örneği veriyor çocuğuna ceketini yatağın üzerine koymamamasını, şapkasını masanın üzerine koymamasını söylediğini.Fakat çocuğu bunlari dikkate almayarak ceketini  yatağın üstüne koyduğunda veya şapkasını masanın üzerine koyduğunda çok aşırı tepkiler verdiğini anlatıyor uzmanda bu kuralı neye istinaden koyduğu soruyor kadında küçüklüğünde annesinin ona koymuş olduğu bir kural olduğu söylüyor uzman daha sonra büyük anneyle görüşüyor ve kural soruluyor büyük anne şöyle diyor o zamanlarda bit yaygındı kızımında arkadaşları eve çok gelirdi , bit geçmemesi için o zaman koyduğum bir kuraldı diyor.Günümüze bakıldığında kuralın geçersiz olduğu sadece ebeveyn bakış açımızdan sürdüğümüzü anlıyoruz.genellikle beynimizin ebeveyn tarafıyla yaptığı eylemleri sorgulamadan sürdürdüğümüz çıkarımı yapılıyor.ilgimi çeken bir başka örnekte bir kadının yorgun olduğu zamanlar yıllardır aynı kabusu görmesi üzerine yardım almaya karar vermesiydi.Kadının kabusu 2 büyük gezegenin küçük bir gezegeni yuttuğu ve bu kabustan her uyandığında mide ağrılarıyla uyanmasiydi bu kadınında araştırmalar sonucunda bebekken annesinin onu fazla emzirdiği ve midesinin bundan rahatsiz olduğu büyüdüğünde bebeklikten kalma bir mide   problemi olduğu ortaya çıkıyor.Kabuslarindaki yutulan küçük gezegeninde bilinçaltında kendisi olduğu ortaya çıkmıştır.Kitapla ilgili genel yorumum ise şu yönde,eğer günlük hayattaki davranışlarımızı içimizdeki hangi bireyle yaptığımıza dikkat edersek ; hayatımız daha yoluna girecektir,Hoşçakalın.

1 Şubat 2017 Çarşamba

Hayvan çiftliği (George Orwell)

Bugün inceleyeceğim kitap George Orwell in yazdığı Hayvan çiftliği kitabıdır.Kitaba tek kelimelik bir yorum yapacak olsaydım,yorumum harika olurdu.Dilinin akıcılığı,teşbih sanatının bu derece muazzam kullanımı yazara hayranlık duymamı sağladı.Genel olarak kitabın içeriğine bakacak olursak,şu şekilde özetleyebiliriz; jones e ait olan beylik çiftliği adlı bir çiftlikte yaşayan hayvanların insanlar tarafından sömürülmekten bıkması ve ayaklanma mücadelesini konu alır.İnsan egemenliginden çıkıp,özgür eşit bir ortamda yaşayacakları bütün hayvanlar eşit olacağı,az çalışacakları rahat bir hayat sürecekleri ,ayrımcılığı simgeleyen nesne ve davranışlardan uzak duracaklarına söz verdikleri bir ayaklanmadır. Hayvanlar öncelikle jones i çiftlikten kovar ve hayvan çiftligini kurar .Yönetimi diğer hayvanlardan daha zeki oldukları için domuzlar üstlenir.Korumayı köpekler üstlenir.Horoz ,tavuk,koyun ,at gibi hayvanlar ise üretimde görev alır.Başlangıçta yedi emirle ayaklanmalarını kurala bağlamışlardır.Çünkü insanlar kötüdür,hayvanlar iyidir inancı vardır. Emirler ilk başta şöyledir,1)İki ayak üstünde yürüyen herkesi düşman bileceksin.2)Dört ayak üstünde yürüyen yada kanatları olan herkesi dost bileceksin.3)Hiçbir hayvan giysi giymeyecek.4)Hiçbir hayvan yatakta yatmayacak.5)Hiçbir hayvan içki içmeyecek.6)Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecek.7)Bütün hayvanlar eşittir.Başlangıçta bu şekilde olan kurallar önder domuzun iktidar sevdasina dönüşmüş ve tek tek değiştirilmiştir dahası iktidar uğruna birlikte yola çıktığı snowball i bile galeyana getirerek çiftlikten kovdurmuştur.Birbirinden farklı yalanlarla hayvanları snowball'a düşman etmişti.bunda yancısı squealer da etkili olmuştur.Snowball 'ın güçlü bir rakip oluşu önder domuzu rahatsız etmesi bunlari yapmasına neden olmuştu.Öndere sonsuz itaat eden ve çok çalışan boxer in sonu bile at kasabasına yollanarak, köpek mamasına dönüşmek olmuştur.domuzlar artık evlerde yaşıyor ,masalarda yemek yiyor insan kıyafetleri giyiyorlardi .Bunları yönetim için çok kafa yoruyoruz sizin için diyerek meşrulaştırmışlardı.diğer hayvanlar ise karın tokluğuna çalışıyordu.bilincaltlarina siz özgürsünüz jones in zamanından daha iyi bir hayat yaşıyorsunuz diye işleniyordu.Son olarak insanlara özenen domuzlar iki ayak üzerine yürümeye başlamışlardır.Günden güne değiştirilen 7 emirden duvarda yazılı olan tek bir emir kalmıştır.BÜTÜN HAYVANLAR EŞİTTİR AMA BAZI HAYVANLAR ÖBÜRLERİNDEN DAHA EŞİTTİR.Önder domuz napoleon insanlarla anlaşma yaparak hayvan çiftliği tekrar beylik çiftliğe dönüştürmüştü.Hayvanları eşitlik özgürlük diye kandırıp kendi egemenliği bolluğu içinde yaşamını sürdürmüştür.Burda zarara ve haksızlığa uğrayan taraf sosyalizm inancıyla var gücüyle çalışan inanan hayvanlardır.İktidar söz konusu olunca artık insan ile bir domuzun arasında fark kalmadığı anlatılmıştır.İnsanlik açısından bakıldığında üzücü olan bu durum siyasi açıdan bakıldığında doğaldır.Siyaseti yalan söyleme sanatı olarak gören bir zihniyetin ortaya çıkarağı siyasette eşitlikte maalesef ki bu kadardır.

27 Ocak 2017 Cuma

Nurullah Ataç Diyelim Söz Arasında


  1. İlk kitap özetim Nurullah Ataç'ın "Diyelim Söz Arasında "adlı denemesidir.Bu kitap daha önce diyelim ve söz arasında olmak üzere iki ayrı basımken bu kitapta birleştirilmiştir.Nurullah Ataç bu denemelerinde dili konu almıştır.Çeşitli yazarların dil üzerine düşüncelerini yazmıştır.Diyelim adlı denemede daha sert ve keskin cümleleri olan Nurullah Ataç Söz Arasında adlı denemede daha ılımlı yaklaşmıştır.Kendisi öz türkçeyi savunur.Fakat doğu kültürünü sürekli geri bularak,batı medeniyetlerine ulaşmak için Yunan ve Fransız kelimelere ilgi duyup bunlardan aktarım yapmak ister.Batı medeniyetlerine ulaşmak için önce batının edebiyatının incelenmesini ve öğrenilmesini gerekli görür.Türkiyedeki öğrenciler üniversite eğitimi için yurtdışına gittiğinden bahseder fakat bunun doğru olmadığını,ortaokuldaki o edebiyat eserleri okunmadan batı kültürünü anlamanın olanaksız olduğuna inanır.Bana göre kendisiyle çelişen bir yazar,bu kadar öz türkçe önemli derken kendi edebiyatımızı yerden yere vuruyor.Mehmet Akif Ersoy'a kahve şairi yakıştırmasını yapıyor.Bunu doğru bulmuyorum.bir milletin istiklal marşını yazabilecek vatan sevgisine sahip bir şaire yapılan bu yakıştırmayı haksız buluyorum.Söz arasında gençlere bazı tavsiyelerde bulunuyor.Bunlar; yaşliların fikir ve düşüncelerine birebir bağlı kalmayın fakat onlarada saygısızlık etmeyindir.bu şekilde bir tavsiyede bulunuyor.bununla ilgili olarak Hindistan'ın bir özelliğinden bahsediyor.hindistanda yaşlıları hindistan cevizi ağacına çıkarıp sirkelediklerinden bahsediyor,gençlere böyle yapmayın yaşlıları gördüğünüzde önünüzü ilikleyin ;selamlaşın fakat onların bedenleri değil fikirlerini hindistan cevizi ağacından sirkeleyin diyor.Ayrıca yazar sanat toplum için olmalıdır,sanat sanat için olmalıdır görüşlerinin ikisinede karşıdır.Yazarı topluma borçlu veya yazarı sanat için aşk doğa gibi konularla sınırlamayı doğru bulmaz.Yazarı kısıtlamak gerekmediği ,istediği her konuda yazarın eser ortaya koyabileceğini savunur.ek bilgi olarak şunuda söylemek istiyorum.Nurullah Ataç'ın kendi ürettiği bazı kelimeler vardır .Bunlardan bazıları ;daima yerine"tellim" kelime yerine tilcik kelimelerini kullanmayı tercih eder.
Selamlar ilk olarak sizlerle bu blog'u açma nedenimi paylaşmak istiyorum.Yaşamımız boyunca birçok kitap okuyoruz bir kısmı hayatımıza dokunsa da bir kısmı unutulup gidiyor.Bende okuduğum kitapların özetlerini yazarak kalıcılığını sağlamak,kitap severlerle birlikte kitaplar hakkında yorumlar yapmak amacıyla bu blog'u açtım.Ayrıca kitap özeti arayan öğrenci arkadaşlarıma da yararım olursa ne mutlu bana☺

Stefan ZWEIG(ANGST)

Bugün Stefan ZWEIG in Korku adlı eserinden bahsedeceğim.Aslında eseri 4-5 ay önce inceledim,fakat notlarımı kaybettiğim için buraya aktarama...